Masallarda Buluyorum Özgürlüğü- Melisa Ceren Hasmaden- İyi Kitap-2011

Mavisel Yener; “Masallarda buluyorum ben özgürlüğü.”

 

Küçük okurlarına, kusurlarına rağmen dünyanın güzelliğini, düşlerde yaşanan özgürlüğü ve büyüme serüvenini onları hiç küçümsemeden anlatan Mavisel Yener, elli üç kitaplık yazarlık serüveninden süzdüklerini anlattı bize.

Mavisel Yener, elli üç kitaplık külliyatıyla çocuk ve gençlik edebiyatının duayenlerinden biri. Düşlerle, masallarla ördüğü öyküleri alabildiğine özgür; kalemi her daim kalıplaşmış sınırların ötesini işaret eden bir yazar. Üstelik kitaplarını çocuklara yazmasına rağmen, öykülerinde çocuklara da yetişkinlere de eşit mesafede durabiliyor. Onun eserlerinde, çocuklar çocukluklarından ötürü, yetişkinler ya da ebeveynler de otoriteleri vurgulanarak kayırılmıyor. Yener’in öykülerinde ne yetişkinler her şeyin doğrusunu bilen birer bilge, ne çocuklar kusursuz birer küçük insan. Mavisel Yener’le elli üç kitaplık bu serüvenini, kitaplarını ve elbette çocukları konuştuk.

 

Yazmaya nasıl başladınız?

Aslında klasiktir, çocukken yazmaya başladım denir, ama ben bunu yazarlık olarak algılamıyorum açıkçası. Kitaplara olan yakınlık gibi düşünelim onu. Ciddi ciddi yazmaya başlamam daha geç yaşlarımda oldu. 22 yıl önce yarışmalara katılmaya başladım. Bir gazete vardı, Gazete Ege. İzmir’de yayımlanıyordu. “Gazete Ege’de çocuk sayfasını hazırlar mısın,” dediler. Bir yandan diş hekimliği yapıyordum. Gazetenin çocuk sayfasını hazırlamaya başladım. Yani önce gazete, dergi ve yarışmalar geldi. Ödül almıştım, ama yayımlanmış kitabım yoktu. Yayınevi ve editörden gelen teklifle ilk kitabım Mavi Elma’yı yazdım. Aslında bu doğru bir yol. Önce dergilerde, gazetede,  yarışmalarda deneyim kazanmak benim donanımımı artırdı.
Çocukluğunuzda duyduğunuz yazma arzusundan, o günlerdeki yazar olma isteğinizden, hevesinizden söz eder misiniz?

Jules Verne’in Dünya’dan Ay’a Yolculuk kitabı vardır. Sekiz yaşımdayken, oradan Jules Verne’in adını silmişim, tükenmez kalemle Mavisel yazmışım. Yani bu kitabı ben yazdım anlamında. İyi bir okurdum çocukken ve yazmaya da hevesliydim.

Siz çocukluğunuzda kimleri okurdunuz? Kimleri okuyup, ben de yazar olsam, derdiniz?

 

Yerli yazarlardan, Kemalettin Tuğcu ve şiiri bana sevdiren Fazıl Hüsnü Dağlarca. Yabancı yazarlardan da Jules Verne hayranıydım. Çocuk klasiklerini severek okurdum tabii. Alice Harikalar Diyarı’ndaki Alice bendim!

Bir çocuk kitapları yazarı olarak, anne olmak hayatınızı ve edebiyatınızı nasıl etkiledi?

Mutlaka etkisi var, çünkü çocukları daha iyi tanıyorsunuz, daha iyi gözlemleyebiliyorsunuz. Ama şunu da unutmamak gerekir; ben diş hekimiyim ve diş hekimliği yaparken çoğunlukla çocuklarla çalıştım. Üniversiteden bu yana ağırlıklı olarak çocuk hastaları tedavi ettim. Çocuk yazarlığı, eğer çocukları anlamayı ve gözlemlemeyi gerektiriyorsa kendi çocuklarımın yanı sıra hastalarımdan da çok şey öğrenmişimdir. Kendi çocuğunuz olduğu zaman, kaç çocuğunuz varsa o kadar tip biliyorsunuz ama hekimlik yaparken çok farklı sosyo-ekonomik çevrelerden çok farklı çocuklar tanıyabiliyorsunuz.

Sizin yetişkinler için de bir öykü kitabınız var: Derin Yırtmaç. Bu kitabın serüveni nedir? Çocuk kitaplarınız arasında tek başına bir inci gibi duruyor çünkü.

O öyküler yavaş yavaş, zaman içinde yazıldı. Ben çocuklara yazmayı seviyorum, acaba yetişkinlere yazmayı da seviyor muyum diye denedim kendimi bir bakıma. O öykülerin çoğu ödüllü öykülerdir. Edebi anlamda da kendimi denemek istedim, bakalım yetişkin edebiyatında ne kadar ne yapabiliyorum diye.

Çocuklardan aldığınız tepkilerin sizin için çok önemli olduğuna değindiniz. Çocuklardan nasıl tepkiler alıyorsunuz, karşılaşmalarınız nasıl oluyor?

Örneğin Mavi Zamanlar’ı çok sevdi çocuklar. Ardından Dolunay Dedektifleri geldi, o seriyi de çok sevdiler. Bana hep şunu söylüyorlar: “Türk yazarların böyle şeyler yazabileceğini biz tahmin etmiyorduk.” Ama artık Türkiye’de de böyle kitaplar üreten yazarlar var, özellikle son yıllarda. Mavi Zamanlar’ın ardından, kazı alanında geçen, hatta Allianoi’de geçen çocuk kitapları yazıldı. Çocuklar söyledikleriyle beni yüreklendiriyorlar açıkçası. Pek çok ödülüm var. Bazen soruyorlar, sizi en çok hangi ödül heyecanlandırdı diye, tabii bütün ödüller heyecanlandırır ve mutlu eder. Ama benim evde kocaman bir dosyam var, o dosyanın içinde çocukların bana yazdığı mektuplar var. İşte o mektuplar benim için en değerli ödül.

Edebiyatınızda masalsılık ve mizah, baskın unsurlar olarak göze çarpıyor…

 

Masallarda ikincil bir dünya yaratmayı seviyorum. Fantastik yazmak da bana heyecan veriyor. Neden derseniz, ben özgürlüğüme çok düşkün biriyim. Masallarda buluyorum ben özgürlüğü. Masallarda her şey mümkün. Herhalde özgürlüğü çok sevdiğim için masalları çok seviyorum.

Mekânların da öykülerinizde özel bir yeri olduğunu görüyoruz. Mavi Zamanlar’da Allianoi bunun en güzel örneklerinden biri. Sizin için kurguda mekânın önemi nedir?

Mekânlar, mimari beni çok etkiliyor. Mekân kurgusu güçlü olmadığında, yazdıklarım çıplak kalmış, yavan olmuş gibi hissediyorum. Kararlarımıza, seçimlerimize, eylemlerimize yön verir mekânlar; ben de etkilendiğim mekânlara öykü/roman karakterlerimi getiriyorum. Anlattığım mekânlar gerçek mekânlar olduğunda ona bazı düşsel öğeler de ekliyorum. Ama çocuklar o düşsel öğelerin gerçek olduğunu düşünüp bazen gidip onları aramaya kalkışıyorlar. Örneğin, Mavi Zamanlar’ı okuyan çocukların çoğu gitti Allianoi’ye. O gizli geçidi aradılar hepsi.

Sizin Aytül Akal ile yaptığınız çok ilginç bir çalışma, birlikte kaleme aldığınız şiir kitaplarınız var. Bu çalışmadan biraz söz eder misiniz? Biraz sıradışı bir çalışma bu.

Ay şiirlerimi topladığım bir şiir kitabı çalışması yapıyordum. Bu şiirleri yayınevinden önce Aytül Hanım’a gönderdim fikrini almak için. “Bu şiirleri çoğaltmalısınız, bir kitap bütünlüğü için az bu şiirler,” dedi. Ben de, “Az olsun, bu kadar ay şiiri yazılıyor,”dedim. “Öyle mi,” deyip bana kendi yazdığı bir şiiri gönderdi. Çok etkileyici bir şiirdi. Sonra onun şiirinden etkilenip ben de bir şiir yazdım ve Aytül Hanım’a gönderdim. Böylece şiirleşmeye başladık. Bu bir şiir oyununa dönüştü, ama aklımızda bir kitap yapmak hiç yoktu. Sonra baktık ki çoğalmış bu şiirler ve Mavi Ay kitabı Uçanbalık Yayınları’ndan çıktı. Sonrasında da devamı geldi, çünkü biz birlikte çalışmaktan çok zevk aldık.

Okullarda çocuklarla söyleşilerimizde de şunu söylüyoruz hep; sevdiğiniz biriyle, arkadaşınızla bir şeyler üretmenin zevki, keyfi başkadır. Tek başınıza üretirsiniz, çalışırsınız, ama beraber üretmenin keyfi çok başkadır, bunu deneyin diyoruz. Bizim o kitaplarımızdan sonra, “Biz birlikte şiir yazdık, birlikte öykü yazdık,” diyerek yazdıklarını bize gönderen çocuklar oldu. Ortak çalışmamızın çocuklara şöyle bir iletisi de oldu: Arkadaşlarınızla birlikte güzel şeyler üretebilirsiniz.

Burada Mustafa Delioğlu’nu unutmamak gerek. Onun çizimleriyle, iki sanatçının değil, üç sanatçının el ele vererek ürettiği kitaplar oldu onlar. Ressamla ruh birliği kurduk sanki.

İyi Kitap’ı takip ediyor musunuz?

İyi takipçisiyim…

İyi Kitap’ın çok önemli bir misyonu olduğunu düşünüyorum açıkçası. Okullara gidiyorum, Türkiye’nin her yanını geziyorum. Aklınıza gelmeyecek köşelerdeki okulların kütüphanelerinde bile masaların üzerinde İyi Kitap’ı görüyorum. Gerçekten kutluyorum bunun için sizi. Özellikle de öğretmen için çok önemli bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

* İyi Kitap, Mart 2011 sayısında yayımlanmıştır.