Gitme Dönmezsin…
SELÇUK OĞUZ
Ezgili söylem kitabın adında bile
görülebilir; Gitme Dönmezsin…(*) Konularının ağırlığından;
ölüm, ayrılık, yoksulluk, hüzün... insanın içine işleyen yeğinliği azaltmak
için mi ezgili bir söylem kullanmış yazar Mavisel
Yener yoksa öykülerin yapısı mı ezgisel söylemde yazmaya zorlamış yazarı?..
Şu var ki ezgisel söyleme kapılan okur, öykülerin içine dalmaktan, yer yer öykü
kahramanı olmaktan kendisini kurtaramıyor. Belki de herkesin bir ‘gitme dönmezsin’ öyküsü olduğundan,
herkesin “Gitme
Dönmezsin...” öykülerinde, kendi
öykülerini bulduğundan ezgisel söylemin etkisine kapılıyor. Yazarın, kitabı, “Sevdiği giden herkese...” armağan
etmesi de bu düşüncemizi doğruluyor.
Gitme Dönmezsin... kitabının
on dört öyküsü de aynı temayı işliyor; özü ayrılık olan, acıyla yoğrulan bir
kopuşun öyküsünü. Ancak iki öykü GİTME DÖNMEZSİN–10 KAVARA ve GİTME DÖNMEZSİN–11 YETKE
ayrımsallık gösterir.
KAVARA'da öykü kişisi
Kemeraltı çarşısı, YETKE‘de ise bir kedidir. Bu iki öykünün
söylemi de öteki on iki öyküden değişik. GİTMEYİN DÖNMEZSİNİZ diye
seslenecektir Kemeraltı arkanızdan. YETKE’de ise sevgilerini tüketen karıkocanın
tek paylaşamadıkları kedi GİDERSEM DÖNMEM, diyecektir geride bıraktığı çifte...
Geri kalan on iki öykünün söylemi GİTME DÖNMEZSİN bildirimiyle biter.
Öykülerin genel yapısından özele
inersek; Gitme Dönmezsin-1 Kale Apartmanı bir 12 Eylül öyküsü,
bir çocuğun gözünden anlatılır. Belki de bu yüzden yaşanan acımasız kıyımı bile
insancıl kılmış yazar öykünün sonunda:
“Birisi bahçe duvarına tebeşirle
yazmıştı: GİTME
DÖNMEZSİN!” sözünü okuduğumuzda 12 Eylül’ün toplumsal belleğimizde
açtığı yaranın acısını içimizde duyumsatır; “Birbirine karışan seslerini
anımsıyorum ama... Yüzleri yok!” (s.15) diyecek, bitirirken.
GİTME DÖNMEZSİN-2-3-4-5 yani Grizu,
Ocakçı
Gözleri, Livera, Arın; adlarından da anlaşılabileceği
gibi madenci öyküleri. Gitme dönmezsin ezgisel söylemin bu öykülerle daha bir
örtüştüğü, anlamı pekiştirdiği görülür; okumalarımıza eşlik eden ezgi ise Ederlezi.
Bu dört öykü, madenci öyküleri
oluşlarıyla da birbiriyle bağlantılıdır. Ancak on dört öykünün KAVARA
ve YETKE
de içinde, kimi ayrılıkların dönüşü olmadığının imgeleminden devinimle de bağlantılı
olduğu söylenebilir. Bu bağlamda yazar, on dört GİTME DÖNMEZSİN öyküsünün birbiriyle
bağlantılı olduğunu, bu yönüyle de bir ırmak öykü özelliği taşıdığını
düşündürüyor.
Madenci öyküleri arasında konu,
anlatım, ezgi yönünden daha güçlü bir bağ bulunması doğaldır. Yazar sanki dört
öyküyü, onlara özel bir ezgili söylem vermek için kaleme almış. Grizu
"Saat yirmi bir sularında Çingeneler
Zamanı albümünden, “Ederlezi”yi
dinliyordu.” (s.16) sözleriyle başlar. Arın’da "Yine Ederlezi çalıyordu radyoda..." sözleri
öykü sonuna kadar devam edecektir. Kömürün karasına Ederlezi’nin sarısı
eklenir. Doğrudan kömür madeninde geçen öyküler olmamakla birlikte yazar bize
madende yaşamın acısını öylesine güçlü duyurur ki soluksuz okuduğumuz
öykülerden Ocakçı Gözleri’nin Abdullah Baştürk İşçi Öyküleri Yarışması’nda
birincilik ödülünü (2005) alması boşuna değildir.
Güçlü öykülerdir bunlar. Yazarın
konuyu ele alışındaki ustalığı, maden yaşamını derinlemesine yansıtması, dil ve
anlatım zenginliği kadar toplumsal yaşamı da, değerleri köklü kavramasından
gelen bir yetkinlikle aktarır okura. Şu sözlerdeki anlatımsa, “Ocaktaki kömür,
madencilerden daha önemliydi! Onlar ölebilirdi ama kömürler yanmamalıydı!” (s.19)
kimi yönlerden Nâzım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanındaki, “Soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen bizim kadınlarımız...” dizelerini anımsatır.
Grizu ve Arın’da
dış-iç bağıntısı olduğu gibi Ocakçı Gözleri ve Livera
arasında da bir karşıt yaklaşımın söz konusu olduğu söylenebilir. Ocakçı
Gözleri’nin kahramanı madenci hiç konuşmaz ya da onu kimse duymaz ama
yazar bize o madencinin iç sesini duyurur:
“Bıldırcınlar ışığa, madenciler karanlığa uçar evlat... Oraya GİTME
DÖNMEZSİN. Kimi ölüme ışık, kimi ölüme karanlık katık olur... Gökyüzünün nerde
başladığını bıldırcın bilir, yeryüzünün nerde bittiğini madenci...” (s.29)
Livera’da ise öykü
kahramanı madenci hiç susmaz! Ya da birinin konuşması ötekinin susması gibidir;
madenci çığlığı, madenci yaşamı başkadır çünkü!
Sürgün, bir genç kızın,
“Bir yudum suyla bile ağaç dolusu ürün veren bir zeytin o. Yeter ki sürgün
filizlerini kırmasınlar...” diyeceksin sevdiğine (s.52) GİTME DÖNMEZSİN öyküsü.
Kadın öyküleri, madenci öyküleri
kadar ağırlıkla yer tutuyor GİTME DÖNMEZSİN kitabında. Zeytin ve Zeytin doğrudan
bir kadın öyküsü. Şiddet gören bir kadının öyküsü. Uğradığı şiddetle başkalaşıp
zeytin tanesine dönüşen karayazılı bir kadın “bizim kadınlarımız”dan bir
kadının öyküsü.
Bu anlamda El için de bir kadın
öyküsü denilebilir.
İkili konuşma, ikili ilişkiler GİTME
DÖNMEZSİN kitabının eşsiz düzeye çıkarılmış özelliklerinden. Kale
Apartmanı bir çocuğun gözünden anlatılırken, başka her şey ikinci düzeyde
kalır küçük çocuğun karşısında. Grizu’da benzer durumu Metin
yaşayacak, Ocakçı Gözleri kömür karası sessizliğe gömülen madenci Ali ve
doktor Aslan arasındaki ilişki, Livera’da kameranın karşısında bir
madenci olarak çıkacaktır. Arın, aynı zamanda birbirine
yabancılaşmış olan Nedim ve Gül’ün öyküsüdür. Sürgün’de genç bir kız ve
falcı, Zeytin ve Zeytin, zeytin kadın, dış dünya, Aristo Osman
içselleştirilmiş dış dünyanın imgeleminde yarattığı Rozinante'sini arayan bir
Don Kişot...
El’de iyileştirdiği
hastasının elini taşa yansıtan hekimin yaşadıklarında toplumsal yaşamın
yansısını bir başka ikili ilişkideki anlatımını buluruz.
Kavara, Gitme
Dönmezsin... öykülerinde insan ilişkilerinin acımasızlığını, yalnızlığını
derinlemesine işlemesi bakımından güzel bir örnek sunuyor:
“Küçük kız tokadın acısını paylaşmak istercesine bakıyordu onun
gözlerinin içine. Sanki Kemeraltı’nın yüreğinde, kalabalık içindeki yalnızlıkta
buluşup sığınmışlardı birbirlerine. Bu yalnızlık ikisinin ortaklığıydı.” (s.81)
GİTME DÖNMEZSİN 12-13 iki ayrı
durumdan yansıyan ortak acıyı anlatır. Elya, yabancılığın kendi yurdundan
ayrılmak olmadığını, bazen geri dönüşün de bir ayrılık olabileceğini
gösterirken Arap Araba Benzer’de bakışım tek tümceyle vurgulanır:
“Memleketlerinde kimse dememiş mi bunlara GİTME DÖNMEZSİN diye!” (s.95)
Mazara Mazara Gambeta her
gün bir benzerinin yaşandığı, değişmeyen sonucu hastaneye düşenin: GİTME
DÖNMEZSİN... hastane günlüğü öyküsü.
Kırk ister bir son söz
diyelim, ister bir dilek, kitaptan ayrı gibi de durur ama tam da yaşamın
içindedir. Şiirsel bir sesleniştir aynı zamanda:
KIRK
On dört ayrı dilde seslenmiş
yetmemiş, sağ yanına adını yeni öğrendiği rak şarkıcısını, soluna görmeyen
adamı almış yazar...
Var güçlerince
Söylüyorlar şarkıyı:
G İ T M E D Ö N M
E Z S İ N
Bir şeyi kırk kere söylersen
olurmuş. (s.104)
“Sevdiği giden herkese...” armağan ederken yazar, ayrılık acını da
paylaşmak istemiştir sanki... Değil mi ki herkesin bir 'gitme dönmezsin...'
öyküsü vardır, sevdiği giden herkesin
de acısı ortak olacaktır...
_________________________
(*)
GİTME DÖNMEZSİN Mavisel Yener. Bilgi Yayınevi, Birinci Baskı: Mart 2011